Advertisement

Türkiye 83 Polonya 84 (En Büyük Rakibimiz, Kendimiz!)

Grupta iki gün önce Litvanya'ya son dakikada kaybeden 12 Dev Adam, 1 günlük dinlencenin ardından grubun zayıf ekibi Polonya'yı çok da zorlanmadan yener diye, ümitle başlamıştım güne. Çünkü Litvanya karşısında oynanan oyun fazlasıyla tatminkardı. Sanırım bu noktada siz de bana katılacaksınız, en azından bir çoğunuz.

Ama gel gelelim maça tutuk, ölü başladık. Hücum bir şekilde idare etti de savunma evlere şenlik idi. Şampiyonaya Gortat, Lampe ve Logan'sız gelen Polonya'ya karşı yapmamız gerekenler Kelati'yi durdurup Litvanya maçı ayarında savunma yapmaktı. Eğer o şekilde oynasaydık zaten iş ilk yarıda bitebilirdi.

17-14 Polonya üstünlüğüyle başladığımız ikinci çeyrekte yapılan oyuncu değişliklikleri de havamızı pek değiştirmedi. Polonya, hem kalite olarak hem de bench yetersizliği nedeniyle futbol tabiriyle oyunu soğutup maçı son çeyreğe taşımaya çalıştı. Hani onlara desek ki, "4 çeyrek yerine 1 çeyrek oynayıp maçı bitirelim" kabul ederlerdi herhalde.

39-35 Polonya lehine tamamlandı ilk yarı. Düşük tempolu seyreden maçta kenardan gelen Emir Preldzic ve Enes Kanter'in oyuna hükmetmesiyle ufak ufak kapıyı açtık. Skoru 43-35'e, farkı 8'e yükseltmiş ve Polonya'nın direncini kırmak üzereydik ki, maçın baş hakemi girdi devreye. Zaten kalitemizin çok altında oynadığımız, gerek fiziksel olarak olsun gerekse tempo olarak olsun rakibimizin üzerinde beklentiler taşıdığımız ancak bunları sahaya yansıtamadığımız, üstüne kötü yüzdeyle şut kullandığımız günde hakemin de aleyhimize çaldığı ağır düdükler Polonya'nın ekmeğine yağ sürdü. Bilirsiniz, son çeyreğe 7-8 sayı farkla önde girmek her zaman iyidir. İşte biz de buna çok yaklaşmışken üçüncü çeyreğin sona ermesine 11 saniye kala 62-55 öndeyken Oğuz ve Orhun Ene'ye çalınan ağır teknik fauller, akabinde de Ender'in faulüyle 8 sayı üretti rakip takım. Böylece final periyoduna avantajlı girme düşüncesi de eriyip gitmiş oldu.

Son bölümde artık işin ciddiyetini anlayacağımızı, sert savunmayla Polonya hücumlarını püskürteceğimizi düşünüyordum. Aslında Hidayet'in isabetli şutları, Enes'in boyalı alanı domine etmesi ve çoğunluğu serbest atıştan olmak üzere sayıları, Emir'in efektif oyunu ile yine farkı 7 sayıya çıkartmayı başardık. İşte Dünya 2.liğini kazanmış olan, kadrosunda NBA yıldızları barındıran kaliteli bir takım son çeyrekte 7 sayıdan maç vermeyecek. Hani rakibin Polonya olduğunu düşündüğümüzde maçı yeni açan birisi "Bu ne ya Polonya ile oynuyoruz ve sadece 7 sayı farkla mı öndeyiz?" deyip şaşıracak. Ama bugün takım olarak kötü yüzdeyle şut atınca, savunmada aksayınca, rakibi küçümseyince, hakemin yanlış kararları eklenince Polonya'nın kazanması şaşırılmaz bir sonuç oldu. Farkettiyseniz o son dakikaları yazmadım, çünkü kendimi bir kez daha sinirlendirmek istemedim, ki hala da şoktayım açıkçası.

Sen Türkiye'sin. 2001'de yarı finalde kaybetmişsin. Hadi o uzak tarih diyelim, daha geçen sene Dünya ikincisi olmuşsun devleri yenerek. E o zaman soruyorum, Polonya ne ki? Kim Polonya? Üstelik önemli oyuncularından yoksunken?

Bugün takımın rahat kazanabilmesi için ilk yarıda 10 sayı gibi bir fark yakalaması gerekirdi. Ya da kazanabileceğini bizlere hissettirebilmesi gerekirdi.

Senin elinde Avrupa'nın en önemli oyuncuların var, NBA yıldızların var, kadro rotasyonun var. Buna rağmen kazanamıyorsan başarısızsın. Başarısızlık deyince tek bir kişiye bağlamıyorum. Genelde medya ve insanlar bu tip beklenmeyen sonuçlar sonrası kılıçlarını ilk olarak antrenöre dayarlar. Kısmen doğru, kısmen yanlış. Neden doğru? Dediğim gibi elindeki potansiyeli iyi kullanamadığından. Peki neden yanlış? Litvanya maçında herkesin takdirini kazanan, alkışını toplayan da bu oyunculardı, Polonya'ya kaybedenler de...

Peki ya son 12 saniyedeki sürede kullandığımız hücum tercihi? Var mı dünyada böyle bir şey? Rakip 5 faul kotasını doldurmuş, zaten 12 saniyen var. İnsan neden içeri penetre etmez? Üstelik iyi de serbest atış atmışsın takım olarak. Penetre etsen zaten ya faul aldıracaksın ya da boş bir oyuncuya pas vereceksin. Kerem tercihi de yanlıştı bence. Emir Preldzic kullanmalıydı son topu. Bu sebeplerden ötürü Orhun Ene'yi ve Kerem Tunçeri'yi suçlu bulabiliriz. Çünkü onca seçenek varken basketbolun yanlışı yapıldı son topta.

Enes Kanter'in performansı çok sevindiriciydi gelecek adına. 19 sayı - 5 ribaund - 3 asistle oynadı genç oyuncu. Serbest atıştaki muazzam yüzdesi memnun etti bizleri.

Öyle ya da böyle dramatik bir mağlubiyet aldık. İşler karıştı, şu sıralar oynanmakta olan Litvnaya - İspanya maçının sonucuna göre duruma bakacağız ama işimiz çok çok zor. İspanya'yı yenmeli önce. Yenmemiz de yetmiyor, diğer takımlara da muhtacız artık...

POLONYA (84): Dardan Berisha 21 (2 ribaund- 3 asist), Adam Lapeta 2, Robert Skibniewski 9, Piotr Pamula 3, Pawel Leonczyk 4 (2 ribaund- 2 asist), Szymon Szewczyk 12 (4 ribaund- 2 asist), Thomas Kelati 11 (1 ribaund- 3 asist), Piotr Szczotka (1 ribaund), Adam Hrycaniuk 15 (6 ribaund- 2 asist), Lukasz Koszarek 7 (3 ribaund- 4 asist)

TÜRKİYE (83): Cenk Akyol (1 ribaund), Sinan Güler, Emir Preldzic 11 (7 ribaund- 4 asist), Ömer Onan 9 (1 asist), Ersan İlyasova 14 (4 ribaund), İzzet Türkyılmaz, Kerem Tunçeri 6 (2 asist), Oğuz Savaş 5 (2 ribaund), Ömer Aşık 4 (3 ribaund), Ender Arslan 2 (2 ribaund- 1 asist), Enes Kanter 19 (5 ribaund- 3 asist), Hidayet Türkoğlu 13 (3 ribaund- 3 asist)

1.PERİYOT: 17-14
2.PERİYOT: 22-21
3.PERİYOT: 22-27
4.PERİYOT: 23-21
Türkiye 83 Polonya 84 (En Büyük Rakibimiz, Kendimiz!) Türkiye 83 Polonya 84 (En Büyük Rakibimiz, Kendimiz!) Reviewed by Adsız on 20:46 Rating: 5

1 yorum:

ygemici dedi ki...

Hala anlamış değilim son bölümde neden 3 lük atma ihtiyacı duyduk?? bir takım böyle mi yönetilir?kimi küçümsüyoruz.bu oyunun adı basketbol.rakibi küçümsersen alırsın böyle maglubiyetler.

Soru-Cevap-Bilgi

Blogger tarafından desteklenmektedir.