Advertisement

Obradovic: "Fenerbahçe taraftarı, tek kelimeyle muhteşem"

Fenerbahçe Ülker'in efsanevi Sırp baş antrenörü Zeljko Obradovic, TBF'ye verdiği röportajda; kariyeri, beklentileri, takımının durumu ve gündeme dair açıklamalarda bulundu. 

Gamze Öztürk imzalı röportajın içeriği şu şekilde;

Fenerbahçe Ülker'in Baş Antrenörü Zeljko Obradovic ile Ankara’da bir araya gelerek özel bir röportaj gerçekleştirdik. 12 yaşında, basketbola başlayan, 31 yaşına kadar oyculuk kariyerini sürdürdükten sonra bir gecede ani bir kararla antrenör olmaya karar veren Zeljko Obradovic ile Cacak’ta bulunan Morava Nehri’nin sırrından başlayarak bir çok şey konuştuk.

“Kendimi özel hissediyorum çünkü sevdiğim işi yapıyorum” diyen tecrübeli antrenöre, emeklilik hayallerini, hayat felsefesini, başarısının sırrını, antrenörlüğe ara verdiği bir yılda neler yaptığını, Fenerbahçe taraftarını ve İstanbul’u sorduk. Tüm sorularımıza samimiyetle cevap alırken, sahada gördüğümüzün aksine sert ve otoriter kimliğinden uzak, içten, sıcak ve güler yüzlü yani çok farklı bir Zeljko Obradovic ile tanışmış olduk.

Geçirdiğimiz 45 dakikalık süre içinde kendisinin hayata aşık biri olduğunu, maç içinde oyuncularının yüzüne hiç bakmadığını, geçmişe takılı kalmadığını ve hata yapmaktan korkmadığını öğrendik.

İşte Zeljko Obradovic gerçekleştirilen söyleşinin tüm detayları…

Basketbol kariyerinize nasıl başladınız?
Basketbola 12 yaşında doğduğum yer olan Cacak’ta başladım. 1973 yılı benim için dönüm noktasıydı. Çünkü o zaman basketbol oynamaya devam edeceğimin kararını vermiştim. Aynı sene Barcelona’da Avrupa Şampiyonası düzenleniyordu. Orada Sırbistan (o dönem Yugoslavya) Milli Takımı oyuncularından aynı zamanda Cacak’tan Dragan Kicinovic 20 yaşında olmasına rağmen harika işler çıkarmıştı. Kendi şehrinizden birini izlemek gurur vericiydi. Herkes ondan bahsediyordu ve şampiyona sonunda altın madalyaya uzandılar. Bundan böyle her şey daha farklı olacaktı çünkü içimdeki istek daha da artmıştı.

Neden basketbolu seçtiniz? Özel bir sebebi var mı?
Basketboldan önce arkadaşlarıma özenip, televizyonda görüp, masa tenisi, futbol, hentbol gibi branşları denedim. Futbola da merakım vardı ve oynamaya başladım ama bu çok uzun ömürlü olmadı. Sadece bir hafta! En sonunda içimdeki sese kulak vererek karar verdim ki en sevdiğim spor basketboldu ve bu yönde ilerlemeye başladım.

Sırbistan modern basketbolunun kurucusu olan Profesör Alexandar Nikolic’in sizin üzerinizde nasıl bir etkisi oldu?
Profesör Nikolic’in üzerimde etkisi kelimelerle ifade edilemez. 18 yaşındayken bizimle çalışmak için basketbolcu olduğum Borac Cacak Kulübü’ne geldi. Takımda oyun kurucu olmama rağmen, çok sayı üretiyordum. Bir gün bana “Oyun kurucu bu yaptığın işten çok daha farklıdır” dedi. Bunun üzerine onunla çalışmaya devam ederek bazı şeylerin daha da farklı olduğunu gördüm. Profesör Nikolic, basketbola olan bakış açımı tamamen değiştirdi desem yeridir.

Basketbol oynamayı neden bıraktınız? Antrenör olmaya nasıl karar verdiniz?
Basketbolu bırakmaya bir gecede karar verdim. 1991 yılında Yugoslavya takımının hazırlık kampındaydım. O dönemde milli takım kaptanıydım. Bir akşam oyuncusu olduğum Partizan takımından, takımın antrenörü olmam yönünde teklif aldım. Kendi açımdan bunun için hazırdım çünkü bir gün antrenör olmak istediğimi biliyordum ve kendime inanıyordum. Çabuk karar vermemi istediler ben de onları çok bekletmedim. Dediğim gibi benim açımdan kaçırılmaz bir fırsattı. 7 yıllık basketbol kariyerimin ardından 31 yaşında Partizan’ın antrenörü oldum. Tabi ki o dönem bu kararıma karşı çıkanlar ve yeterli olmadığımı düşünen insanlar vardı. Hala gençtim ve birkaç yıl daha sahalarda kalabilirdim ama kararım,  oyuncu olarak devam etme yönünde değil de antrenör olma yolunda kullandım.

Doğdunuz yer olan Cacak iyi ve ünlü basketbolcular çıkaran bir yer. Tıpkı sizin gibi ya da Radmilo Misovic, Dragan Kicinovic gibi… Cacak basketbolunun sırrı nedir?
Cacak’ta basketbol en sevilen ve en çok oynanan spordur. Aynı zamanda da bir gelenektir. Önemli basketbolcular çıkaran bir şehir olması nedeniyle gençlerin de dikkatini çeker. Her ne kadar söylenti olsa da Cacak’ın bir de şöyle bir hikâyesi var. Kim Cacak’a uzanan Morava Nehri’ne elini sokarsa çok iyi bir basketbolcu olur derler ama tabi ki bu bizim (Sırp halkının) kendi arasında yaptığı bir espridir. Sanırım bu zamana kadar çok iyi oyuncular çıkartan bir şehir olduğu için böyle bir söylenti ortaya çıktı.

Hayat felsefeniz nedir?
Eğer saygı görmek istiyorsan önce saygı göstermelisin. İnsanın kendisine saygısı olmalı ki başka insanlara da saygı gösterebilsin. Hayat çok güzel ve insan kafasını kötü şeylerle kurcalamamalı, olumlu düşünmeli. Çünkü ne kadar olumlu düşünürseniz o kadar olumlu sonuç alırsınız. Tabi ki kolay değil, sabah uyanıp mutlu olmaya çalışmak ama denemek kimseye bir şey kaybettirmez.

Hayal ettiğiniz hayatı mı yaşıyorsunuz?
Kesinlikle! Hayatımdan oldukça memnunum. Kendimi özel hissediyorum çünkü sevdiğim işi yapıyorum. Sezon boyunca zor anlarla karşılaşabiliyorsunuz ama önemli olan ailenizle, arkadaşlarınızla ve sevdiklerinizle hep birlikte olabilmek. Her şey insanlar için. Ben hayatımda olan her şeyden memnunum, mutluyum.

Kariyerinizin başarılarla dolu olması eminim bir tesadüf değildir? Bu başarınızın sırrı nedir?
Çok çalışmak ve kendinizi işinize adamak. Geçmişe bağlı kalarak yaşayan biri hiç olmadım. Geçmişi geçmişte bıraktım. Ben daha çok ileriye dönük hareket etmeyi tercih ediyorum. Motivasyonu yüksek tutuyorum. Bazı şeyleri hataya düşsem bile gerektiğinde tekrar tekrar yaparım, bu durum insanı  karamsarlığa düşürmemeli. Herkes elinden geleni yaptığında sonuç olumlu yada olumsuz ne olursa olsun benim için önemli olmaz.

Emeklilik planlarınız neler?
Benimle aynı yaşlarda olan yakın bir arkadaşımla Yunanistan sahilinde bir bar açmak gibi düşüncelerimiz var. Hatta barın adını da “Teenagers” koyacağız deriz ama bu gerçeği yansıtmaz. Şaka bir yana, plan yapmayı seven birisi değilim. Şu an Fenerbahçe ile 2 yıllık sözleşmem var. Sözleşmenin de bir önemi yok aslında önemli olan birbirimize vermiş olduğumuz karşılıklı güvendir. Planım maç maç gitmek.

13 yıl Panathinaikos antrenörlüğüne adanmış bir dönemin ardından 2012 yılında antrenörlüğe bir yıl kadar ara verdiniz. Bu bir yıllık sürede neler yaptınız?
Bu kadar uzun süren bir antrenörlüğün ardından hemen başka bir takımın başına geçmem benim için olanaksızdı. Ben hayata aşık biriyim. Arkadaşlarımla zaman geçirmekten keyif alıyorum. Bu bir yıllık ara bana uzun süredir görmediğim arkadaşlarımı görme fırsatı sundu. Ailemle daha fazla zaman geçirdim. Vermiş olduğum bu karardan ötürü de mutluyum. Doğru olanı yaptım. Bu sayede basketbola ve işimin başına istek ve heyecanla döndüm. 

Biraz da Fenerbahçe Ülker’den bahsedecek olursak eğer, takımınızın EuroLeague’deki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Top 16 maçları daha yeni başladı. Genel olarak Euroleague’de oldukça iyi bir performans gösterdik. Top 16’da ilk maçımızı geçen iki yılın EuroLeague şampiyonu olan Olympiakos’a karşı oynadık. Tarihte 3 kez şampiyonluk yaşayan güçlü bir takım. Panathinaikos 6, Barcelona 2 kere bu şampiyonluğu yaşayan takımlar. Caja Laboral 4, Anadolu Efes 2, Malaga 1 kez dörtlü finallere kalan takımlardı. Bunların arasında sadece Fenerbahçe dörtlü finallere adını yazdıramadı. Bu durum bizim için ekstra motivasyon sağlıyor. Görüyoruz ki, bunun için de şansımız oldukça yüksek. Şu an ki amacımız ilk sekize kalabilmek. Olympiakos’a karşı bir mağlubiyet almış olsak da, maç maç düşünerek bu güçteki takımları yenebilecek seviyeye sahibiz. Takımıma güveniyorum.

Fenerbahçe’deki ribaund sorununu nasıl çözmeyi planlıyorsunuz?
Sadece ribaund problemi var diyemeyiz. Olympiakos’a karşı oynadığımız maçta onlara göre daha fazla ribaund yaptık. Basketbol karmaşık bir oyun. Maç boyunca kazanan olabilmek için pek çok kararlar alınıyor. Bazı maçlarda ribaund sorunuyla karşılaştık ama herkesin de bildiği gibi ribaund dışarıdan göründüğü kadar da kolay olmayan bir iş ve sizin karşı takıma olan mücadelenizi gösterir. Sadece bu da değil, hayattaki her şey için savaşmalısınız.

Şu an Fenerbahçe’de basketbolun taktiksel yönü mü yoksa mantıksal yönü mü daha ön planda?
Aslında bakılırsa ikisi de. Bunu oyuncularımla da daima konuşurum. Onlarında bildiği gibi ben ve takımdaki arkadaşlarım her maçı en ince ayrıntısına kadar hazırlamaya çalışıyoruz. Maçlar aslında bize yanıt verir. En önemli şey oyuncuların çabuk düşünmesi ve buna bağlı olarak hareket etmesi. Bu hem iyi hem kötü hem de orta seviyedeki her basketbolcu için geçerli olan bir durum.

Oyuncularınızı siz motive ediyorsunuz ama sizi motive eden şeyi merak ediyoruz?
İşimi gerçekten severek yapıyorum. Her sabah işimin başında olduğum için mutlu oluyorum. Oyuncularımdaki ilerlemeyi görmek beni daha da motive ediyor. Sebebi ne olursa olsun tüm gözlerin üzerimde olduğunu biliyorum. Ben de aldığım enerjiyi oyuncularıma veriyorum, hepsi bu.

Avrupa'da çalıştırdığınız diğer takımlarla Fenerbahçe arasında nasıl bir farklılık görüyorsunuz?
Hangi takımda çalışırsanız çalışın illa ki bazı farklılıklar hissedeceksiniz. En basiti oyuncu kalitesi mesela. Oynadığınız her maçta tüm oyuncularınızın yeteneklerini teker teker düşünerek oyuna hakim olmak için çabalarsınız. Tecrübeye ve felsefi görüşe sahip olabilirsiniz ama önemli olan hem takımla hem de kulüple uyumlu olmak. Çünkü sadece oyuncular yetmiyor bir de spor kulübünün kendisi var. Oyuncular ve kulübün aynı düşünceyle ve hedefle ilerlemesi gerekir.

Fenerbahçe Ülker taraftarı sizin için “Obradovic’in askerleriyiz” diye slogan atıyorlar. Bu size ne hissettiriyor?
Bu slogan Fenerbahçe taraftarının bana güvenini gösterir. Kendimi iyi hissettiriyor, gurur duyuyorum. Birinin askeri olmak demek, büyük güven gerektirir. Beni buna layık gördükleri için minnettarım ama sadece bana güvenmeleri yetmez, hem oyuncularıma hem de kulübüme güvenmeliler. Taraftarımızla olan bu bağa yürekten inanıyorum. Onlar bizim iyi yönde ilerlememize ve motivasyonumuzu yüksek tutmamıza yardımcı olan en büyük etken, tek kelimeyle muhteşemler. Çoğu takıma göre her maçımız bizi destekleyen taraftarlarla dolu. Bu bir takım için çok önemli. Fenerbahçe taraftarı olmadan bu başarıyı yakalamazdık. Onlar sahanın altıncı oyuncusu.

Dışarıdan bakıldığında sert bir mizaca sahipmişsiniz gibi görünüyor? Genelde de böyle misiniz?
Kesinlikle sahada göründüğü kadar sert biri değilim. Benim de bir özel hayatım var ve orada tamamen farklı bir insan haline dönüşüyorum. Beni sadece sahalardan tanıyan ve daha sonra yakından tanıma şansı olan insanlar iki Obradovic arasındaki farkı hayretle karşılıyorlar. Bu benim işim, kendimi ve oyuncularımı bu yönde konsantre ediyorum. Bazen sert bir izlenim vermek gerekiyor. Maç boyunca sahadaki oyuncularımın yüzüne bakmam. Bu benim için önemli değil. İzlediğim tek şey doğru veya yanlış onların sergiledikleri oyun. Ben bunun için para kazanıyorum. Onlarda farkında aslında, bu yaptıklarım hem onların hem de kulübün yararına olan şeyler, tek amacım takımımı daha iyiye götürebilmek.

Uzun bir aradan sonra Cuma günü ilk kez Olympiakos’a karşı Panathinaikos antrenörü olarak değil de Fenerbahçe antrenörü olarak sahaya çıktınız. Bu durum size neler hissettirdi?
Uzun yıllar antrenörlük yaptım. Bu maçta benim için olması gerektiği gibi normal bir maçtı. Pek bir şey hissettiğim söylenemez. Benim için yeni olan bir şey yoktu. Olympiakos güçlü bir takım. Biz sadece maça yoğunlaştık, çıktıp oyunumuzu sergiledik.

Yeni Sırp Milli Takım Antrenörü olan Alexander Djordjevic hakkında ne düşünüyorsunuz? Yanlış hatırlamıyorsam Partizan’da sizin oyuncularınızdan biriydi.
Evet, Partizan’da antrenör olduğum dönemde, iyi oyuncularımdan biriydi. Gördüğüm kadarıyla milli takım antrenörlüğü konusunda oldukça heyecanlı ve istekli. Burada önemli olan nokta, hem oyuncuların hem de takımdaki çalışanların ona güvenmesi… Basketbolu bilen biri, onun enerjisi ve tecrübesi milli takıma iyi gelecek. Harika işler başaracağından hiç şüphem yok.

Son olarak, Türkiye’de neye en çabuk adapte oldunuz ya da en çok neye alışmakta zorlandınız?
Dürüst olmak gerekirse, geçmişte turist olarak ya da maçlardan ötürü birçok kez İstanbul’da bulundum. Burada yaşayan arkadaşlarım sayesinde İstanbul’un çeşitli yerlerini görebilme şansını yakaladım ama yaşamaya başlayınca daha farklı olduğunu anladım. İstanbul’a kolayca alıştım ama hala zorlandığım tek bir şey varsa o da “trafik”. Atatürk Havaalanı’ndan karşıya tam 3 saat 15 dakikada gittiğim oldu. Bu, başka yerde olsa ülke değiştirirsiniz.


Röportaj: Gamze Öztürk
Obradovic: "Fenerbahçe taraftarı, tek kelimeyle muhteşem" Obradovic: "Fenerbahçe taraftarı, tek kelimeyle muhteşem" Reviewed by Ferhat Yeşiltaş on 16:54 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Soru-Cevap-Bilgi

Blogger tarafından desteklenmektedir.