Timuçin Meriç Röportajı (TBF)
Türkiye Basketbol Federasyonu, Türk Telekom'un çiçeği burnunda koçu Timuçin Meriç ile röportaj gerçekleştirmiş. Çoğu kişinin ismini belki de ilk kez duyduğu Timuçin Meriç'in yaşantısı ve kariyerinden kısaca bahsedilmiş. Ardından takımın başına getirilişi, takımın durumu ve gelecek için fikirler konuşulmuş. Bu keyifli röportajı TBF'den aynen aktarıyorum. Keyifli seyirler. :)
Sezona kötü bir başlangıç yapan ve istediği sonuçları elde edemeyen Türk Telekom, geçtiğimiz günlerde Faruk Akagün ile yollarını ayırarak baş antrenörlük görevine aileden birisi olan Timuçin Meriç’i getirdi. Yıllardır Türk Telekom kulübünde çeşitli görevlerde çalışan Meriç, bu göreve getirildikten sonra lige deplasmanda aldığı Efes Pilsen galibiyetiyle görkemli bir başlangıç yaptı.
Ankara doğumlu, ODTÜ Spor Akademisi’nden mezun olan Timuçin Meriç, yaklaşık 20 yıldır antrenörlük yapıyor. Önce oyuncu olarak basketbol ailesine katılan ancak oyunculukta fazla ileri gidemeyeceğini anlayınca antrenör olmaya karar veren Meriç, kariyerine altyapılarda görev alarak başladı.
Büyük Kolej ve Türk Telekom kulüplerinde çalışan genç antrenör, ilk baş antrenörlük tecrübesini geçtiğimiz sezon TB2L’de Genç Telekom ile yaşarken, ligdeki ilk sezonunda çok başarılı bir performans sergiledi ve sadece Türklerden oluşan genç oyuncularla dörtlü finalin kapısından döndü.
Geçen sezonki görevine bu yıl da devam ederken, sezonun sekizinci haftasında Timuçin Meriç, artık Türk Telekom takımının antrenörüydü ve kulübün tarihindeki en kötü zamanında çok zorlu ve tehlikeli bir göreve getirilmişti. Sportoto Türkiye Kupası’ndan elenen, FIBA Eurochellenge’ye 3’te 0 ile başlayan ve ligde oynadığı 8 maçtan sadece ikisini kazanan Ankara temsilcisi, sekizinci haftada ise Efes Pilsen’in konuğuydu. Takım İstanbul’a antrenörsüz gitmiş ve antrenörsüz antrenman yapıyordu. Timuçin Meriç, kendisine görevin tebliğ edilmesinin ardından arabası ile İstanbul’a doğru yola çıktı ve antrenmana yetişti…
Sonrasında neler olduğunu öğrenme fırsatı bulacağınız söyleşimizde genç antrenör, takımın şu andaki durumunu, gelecek günler için yapılacak transfer çalışmalarını ve kendisi ile ilgili sorularımıza içtenlikle cevap verdi.
Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. İlk olarak kariyerinizi öğrenmek istiyoruz.
Oyuncu olarak çok ileri seviyeye gelemeyeceğimi anladığımda yani yaklaşık 20 yıl önce antrenör olmaya karar verdim. Beden eğitimi öğretmeni de olduğum için hem öğretmenlik hem de antrenörlük yapabilmek kolaydı. Önce Türk Telekom Kulübü’nde altyapılarda görev aldım daha sonra ise Büyük Kolej’de yardımcı antrenörlük göreviyle ilk defa birinci lig tecrübemi yaşadım. Ardından Türk Telekom’a yine aynı görev için geldim ve burada da Ercüment Sunter’in yardımcılık görevini üstlendim. Sunter’in kulüpten ayrılmasının ardından Türk Telekom’un pilot takımı olan Genç Telekom’un başına geçtim. Bu takımla geçtiğimiz sene beklenenin de üzerinde bir başarı yakalayarak grubu üçüncü sırada bitirdik ancak play-off ikinci turunda Medical Park Trabzonspor’a elendik. Bu sene de aynı göreve devam ediyordum fakat A takımda yaşanan gelişmeler sonucunda Türk Telekom’un başına geçmem için teklif geldi. Ben de bir an bile düşünmeden bu görevi kabul ettim.
Ayağınızın tozuyla da İstanbul’da Efes Pilsen’i yendiniz. Teklif o kadar ani geldi ki bildiğimiz kadarıyla İstanbul’a takımla bile seyahat edemediniz. Buna rağmen lige, deplasmanda önemli bir galibiyetle başladınız…
Olaylar dediğiniz gibi çok hızlı gelişti. Cuma günü teklif geldi. Görevi kabul ettiğimde oyuncular daha önceden belirlenen uçakla İstanbul’un yolunu tutmuşlardı. Ben de özel arabamla gittim ve akşam antrenmanına yetiştim. Salona girdiğimde gördüğüm tablo gerçekten çok ilginçti. Birkaç oyuncu kenarda sakatım diyerek oturuyor diğerleri de sadece şut atıyorlardı. Hiç kimse birbiri ile konuşmuyordu. Hemen orada müdahale etmek istedim ve onlara bu durumun değişeceğinin mesajını verdim. Yaptığım toplantılarda onlara inandığımı söyleyerek yapılacak değişikliklerden de bahsettim ve şuna inanıyorum ki oyuncularımın da bu motivasyon konuşmalarına ihtiyacı varmış. Sahada her istediğimi yapabilmiş olmasalar da oyunda kalarak maçı kazanmasını bildiler. Bu maçtaki oyunlarıyla, takım da bana “Değişikliğe hazırız” sinyalini verdi.
Türk Telekom’un, Efes Pilsen galibiyetine kadar Beko Basketbol Ligi’nde Türkiye Kupası’nda ve Avrupa’da istenilen sonuçları alamadığını görüyoruz. Aslında gerçekten çok riskli bir görevi kabul ettiniz. Bu durum üzerinizde bir baskı oluşturuyor mu?
Gerçek anlamda çok tehlikeli bir görevi kabul ettiğimi söylemek mümkün. Şu an için Türk Telekom, belki de tarihinde hiç yaşamadığı bir düşüş içerisinde ve bir bocalama dönemi geçiriyor. Her antrenör takımını kendi kurmak ister. Sezon başında kendi seçtiğim oyuncularla ve elimde 3-4 yabancı oyuncu değiştirme hakkıyla bu göreve gelseydim her şey çok farklı olabilirdi ancak şu an sadece 2 yabancı oyuncu değiştirme hakkımız var. Tüm bunlara rağmen ailenin içinden gelen bir antrenör olduğum için arkamda büyük bir destek hissediyorum. Şu an için tek amacımız, hep beraber Türk Telekom’u ayağa kaldırmak olacak.
Bu göreve gelmeden önce hem aileden biri olarak hem de takımı dışarıdan gözlemleyen bir antrenör olarak baktığınızda sizce Türk Telekom’da aksayan yönler nelerdi?
Önceki meslektaşım hakkında konuşmak doğru olmaz. Onun doğruları ile takım kimyası uyuşmamış olabilir, başka bir takım da bu doğrularla belki de çok önemli başarılar yakalanabilirdi. Fakat dışarıdan gözlemlediğim kadarıyla, takım bu sezon istenilen uyumu yakalayamadı. Uyuşmazlık problemleri yaşandı ve bu problemler sahaya da yansıyarak alınan kötü sonuçlarda etkili oldu. Erken yapılan transferlerin ve yabancı oyuncu seçimlerinin de kötü gidişatta etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Sezon başında 5 yabancı oyuncu transferi yapıldı. Bunların ikisi geri gönderildi ve 3 yabancı oyuncu daha alındı. Daha önce de söylediğim gibi şu an için iki yabancı oyuncu hakkımız var, bu fırsatımızı en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum. Takımımı daha iyi tanıyarak hangi noktalara takviye yapılması gerektiğine karar vereceğim.
Sizce Türk Telekom’da istenileni veremeyen yabancı oyuncular kimler?
Gördüğüm kadarıyla sonradan gelen 3 yabancı oyuncu arasında bu takımda oynayabilecek kariyerde ve yeterli tecrübeye sahip tek isim Sani Becirovic. Hedefleri play-off olan bir takım için yabancı oyuncularda soru işaretleri olmaması gerekir ama bizim kadromuz için bu soru işaretleri var. Özellikle Türkiye gibi sert basketbolun oynandığı bir lige Avrupa ve birinci lig tecrübesi az olan oyuncuların alışması bazen zor olabiliyor. Bu yüzden dediğim gibi; kalan son iki hakkımı çok iyi değerlendirmem gerekiyor. Bunun için de bir iki haftaya daha ihtiyacım var.
Oyuncular haricinde genel olarak en çok eleştirilen noktalardan biri de savunma. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence de bu takımın en büyük problemi savunma. Ben takımın başına geldiğimde savunmada yapılan hataları herkes başkasına yüklüyordu. Daha önce yaşanan sistem ve uyuşmazlık problemleri sonucunda takım, savunmaya gerçekten yeterli önemi vermemiş. Hatta oyuncular, tam anlamıyla savunmadan nefret etmişler. Öncelikle yapacağım değişiklik bu konuda olacak. Takıma yeniden savunma direncini kazandırmamız lazım çünkü eğer biz her karşılaşmada 80 sayı civarı yersek, maçı kazanabilmek için 90 ve üzerinde sayı atmamız lazım. Efes Pilsen’e karşı yüksek bir yüzdeyle oynayarak galip gelsek de bu her maçta olabilecek bir şey değil. Bu nedenle oyuncularıma ilk olarak savunma yapmayı tekrardan sevdirmem gerekiyor.
Futboldan örnek verirsek Fenerbahçe de sıkıntılı bir durumdayken aile içinden biri olan Aykut Kocaman’ı göreve getirmişti. İkinizin ortak noktası ise gençlere çok önem vermeniz fakat Kocaman, ”Önce iyi sonuçlar almalıyım daha sonra gençleri takıma kazandırma şansım daha fazla olacak” demişti. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben de Ayut Kocaman’a tamamen katılıyorum. Açıkçası bu hedefler sezon başındaki sonuçlarla kendiliğinden azaldı. Artık önce durumu kurtarıp sonra genç oyuncularla birlikte bir bütün olmaya çalışacağız. Şu anda takımda Uğur Öğüt ve Orhan Hacıyeva gibi genç oyuncular var fakat takım bu haldeyken gençlere yatırım yapacağım diye sadece bu oyuncuları oynatmak da olmaz. Eğer uzun süreler bu görevde kalırsam yapmak istediklerimin başında tabii ki gençlere daha fazla sorumluluk vermek var. Elimde fırsatım olsa sezon başında bizden gönderilen ve şu an takımlarında çok iyi performans gösteren genç oyuncularımızı da burada tutmak isterdim.
Skorda Wesson ve Yunus’un omuzlarına çok yük biniyor. İki yabancı oyuncu hakkınızı değerlendirmek istediğinizi söylediniz. Bu seçimlerinizden biri şutör bir oyuncudan yana mı olacak?
Açıkçası transfer konusunda net kararımı vermedim ama eksik kaldığımız noktalardan biri de dış atışlar. Bu nedenle sorunuzun cevabını evet olarak verebilirim ancak şu da unutulmamalı ki; biz hücum potansiyeli olan bir takımız. Bunu doğru kullanmamız gerekiyor. Savunma sertliğimizi arttırmak için Fatih Solak’tan ve Ümit Türkoğlu’ndan da faydalanmamız gerekiyor. Onları da yakın zamanda devreye sokacağız.
Peki, kalan maçlar doğrultusunda Türk Telekom’un bu sezonki hedefini sorarsak cevabınız ne olur?
Dürüst olmak gerekirse, şu durumdaki bir takımın sezon sonunda play-offlara kalması bir başarı sayılır. Play-offlarda yedinci sıranın üzerine çıkabilirsek de gerçekten büyük bir iş yapmış olacağız. Bir takımı 10 günde tekrardan ayağa kaldırmak o kadar kolay bir iş değil. Şu an oyuncularımın kondisyon durumları gerçekten kötü. Efes Pilsen maçında inancımızla gerçekten önemli bir galibiyet elde ettik fakat oyuncularım karşılaşmaların son 5 dakikalarında ayakta durmakta bile zorlanıyorlar. Eurochallenge’da aldığımız mağlubiyet de buna dayandırılabilir fakat bu maçın sevindirici tarafı da oyuncularım yenik durumda olmalarına rağmen hiç vazgeçmediler. Daha önceki karşılaşmalarda takım öyle bir düşüş yaşıyordu ki son dakikalarda birden fark 15-20 sayılara çıkıyordu. Norrkoping Dolphins maçında en azından oyundan düşmedik ve son 5 dakikada diri bir beşe sahip olsaydım o karşılaşmayı da kazanabilirdik.
Ankara seyircisinin Türk Telekom’a olan desteğini ve maçlarınızı oynadığınız salon ile ilgili eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben 2010 FIBA Dünya Şampiyonası’nda Ankara Spor Salonu’nda bulundum. Gerçekten çok modern ve güzel bir tesis fakat salon seçimi tamamen yönetimin kararıdır. Tahmin ediyorum ki Atatürk Spor Salonu’ndaki atmosferi rakip takım için baskıya çevirmenin daha kolay olması nedeniyle maçlarımızı burada oynuyoruz. Son maçta da görüldüğü gibi hiçbir iddiamızın olmadığı Eurochallenge karşılaşmasında bile yaklaşık 1500-2000 kişilik bir seyirci vardı. Onların desteği gerçekten çok önemli bizim için. Ankara seyircisi basketbolu seven ve basketboldan anlayan bir seyirci. Umarım zevk veren bir oyun oynayarak yakalayacağımız ivmeyle daha çok insanı salona çekeriz. Sadece onlardan biraz zaman istiyorum çünkü herkes 2.5-3 aylık bir hazırlık dönemi geçirirken benim elimde böyle bir fırsatım olmadı. Bu neden zamanla seyircinin de desteğiyle daha iyi yerlere geleceğimize inanıyorum.
Geçtiğimiz sezon Genç Telekom ile çizdiğiniz antrenörlük profili oldukça pozitif ve iletişimi açıktı. İletişimin gücüne inanıyorsunuz sanırım?
Evet kesinlikle oyuncularımla konuşmayı ve iletişim içinde olmayı tercih eden bir yapım var. Pozitif enerjinin sahada işi yaradığını düşünüyorum. Devamlı bağıran ve eleştiren, etrafa negatif enerji veren bir tavır da çok bana göre değil. Antrenör de biraz gülmeli etrafındakilere olumlu sinyaller vermeli.
20 yıldır bu işin içerisindeniz, birlikte çalıştığınız antrenörlerden sizi en çok etkileyenler kimlerdi ve kendilerinden neler öğrendiniz?
Bence bir antrenör bu işe başlarken kendi ekolünü kafasında yaratıyor. Benim de kafamda bazı doğrular vardı fakat herkesten bir şeyler alarak yola devam ettim. Yapım gereği çok hırslı biriyim. Mesela Ergin Ataman’ın maç sırasındaki agresif tavırlarından tecrübeler edinirken, Ercüment Sunter’den de sahadakileri maç sonrasına taşımamayı öğrendim. Naci Özanay’dan ısrarcı olmayı ve asla vazgeçmemeyi, Tolga Öngören'de ise disiplinili çalışmayı gördüm. Bunların hepsini harmanlayıp kendi tarzımı yarattığıma inanıyorum. Bunun karşılığını da ikinci ligde geçen sezon aldığımı düşünüyorum ki bence T2BL’de mücadele etmek, Beko Basketbol Ligi’ne göre daha zor. Umarım burada da başarılı olabilirim.
Son olarak, sizden çalıştığınız dönemler içerisinde Türk Telekom’da forma giymiş en iyi oyunculardan bir takım kurmanızı istesek, kadroda kimler olurdu?
Öncelikle her zaman, Haluk Yıldırım gibi bir kaptanın takımımda olmasını isterim. Ricky Winslow gibi özel bir oyuncu ve Khalid El Amin, Kenan Bajramovic, Kris Lang, Erwin Dudley ve Michael Wright gibi kaliteli yabancılarla oynamayı kim istemez. Bu saydığım ve şu anda aklıma gelmeyen isimler Türk Telekom’un bir anlamda “all-star” kadrosuydu. Gerçekten hepsiyle çalışmak da büyük keyifti.
Röportaj: Burak Şahin (TBF)
Ankara doğumlu, ODTÜ Spor Akademisi’nden mezun olan Timuçin Meriç, yaklaşık 20 yıldır antrenörlük yapıyor. Önce oyuncu olarak basketbol ailesine katılan ancak oyunculukta fazla ileri gidemeyeceğini anlayınca antrenör olmaya karar veren Meriç, kariyerine altyapılarda görev alarak başladı.
Büyük Kolej ve Türk Telekom kulüplerinde çalışan genç antrenör, ilk baş antrenörlük tecrübesini geçtiğimiz sezon TB2L’de Genç Telekom ile yaşarken, ligdeki ilk sezonunda çok başarılı bir performans sergiledi ve sadece Türklerden oluşan genç oyuncularla dörtlü finalin kapısından döndü.
Geçen sezonki görevine bu yıl da devam ederken, sezonun sekizinci haftasında Timuçin Meriç, artık Türk Telekom takımının antrenörüydü ve kulübün tarihindeki en kötü zamanında çok zorlu ve tehlikeli bir göreve getirilmişti. Sportoto Türkiye Kupası’ndan elenen, FIBA Eurochellenge’ye 3’te 0 ile başlayan ve ligde oynadığı 8 maçtan sadece ikisini kazanan Ankara temsilcisi, sekizinci haftada ise Efes Pilsen’in konuğuydu. Takım İstanbul’a antrenörsüz gitmiş ve antrenörsüz antrenman yapıyordu. Timuçin Meriç, kendisine görevin tebliğ edilmesinin ardından arabası ile İstanbul’a doğru yola çıktı ve antrenmana yetişti…
Sonrasında neler olduğunu öğrenme fırsatı bulacağınız söyleşimizde genç antrenör, takımın şu andaki durumunu, gelecek günler için yapılacak transfer çalışmalarını ve kendisi ile ilgili sorularımıza içtenlikle cevap verdi.
Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. İlk olarak kariyerinizi öğrenmek istiyoruz.
Oyuncu olarak çok ileri seviyeye gelemeyeceğimi anladığımda yani yaklaşık 20 yıl önce antrenör olmaya karar verdim. Beden eğitimi öğretmeni de olduğum için hem öğretmenlik hem de antrenörlük yapabilmek kolaydı. Önce Türk Telekom Kulübü’nde altyapılarda görev aldım daha sonra ise Büyük Kolej’de yardımcı antrenörlük göreviyle ilk defa birinci lig tecrübemi yaşadım. Ardından Türk Telekom’a yine aynı görev için geldim ve burada da Ercüment Sunter’in yardımcılık görevini üstlendim. Sunter’in kulüpten ayrılmasının ardından Türk Telekom’un pilot takımı olan Genç Telekom’un başına geçtim. Bu takımla geçtiğimiz sene beklenenin de üzerinde bir başarı yakalayarak grubu üçüncü sırada bitirdik ancak play-off ikinci turunda Medical Park Trabzonspor’a elendik. Bu sene de aynı göreve devam ediyordum fakat A takımda yaşanan gelişmeler sonucunda Türk Telekom’un başına geçmem için teklif geldi. Ben de bir an bile düşünmeden bu görevi kabul ettim.
Ayağınızın tozuyla da İstanbul’da Efes Pilsen’i yendiniz. Teklif o kadar ani geldi ki bildiğimiz kadarıyla İstanbul’a takımla bile seyahat edemediniz. Buna rağmen lige, deplasmanda önemli bir galibiyetle başladınız…
Olaylar dediğiniz gibi çok hızlı gelişti. Cuma günü teklif geldi. Görevi kabul ettiğimde oyuncular daha önceden belirlenen uçakla İstanbul’un yolunu tutmuşlardı. Ben de özel arabamla gittim ve akşam antrenmanına yetiştim. Salona girdiğimde gördüğüm tablo gerçekten çok ilginçti. Birkaç oyuncu kenarda sakatım diyerek oturuyor diğerleri de sadece şut atıyorlardı. Hiç kimse birbiri ile konuşmuyordu. Hemen orada müdahale etmek istedim ve onlara bu durumun değişeceğinin mesajını verdim. Yaptığım toplantılarda onlara inandığımı söyleyerek yapılacak değişikliklerden de bahsettim ve şuna inanıyorum ki oyuncularımın da bu motivasyon konuşmalarına ihtiyacı varmış. Sahada her istediğimi yapabilmiş olmasalar da oyunda kalarak maçı kazanmasını bildiler. Bu maçtaki oyunlarıyla, takım da bana “Değişikliğe hazırız” sinyalini verdi.
Türk Telekom’un, Efes Pilsen galibiyetine kadar Beko Basketbol Ligi’nde Türkiye Kupası’nda ve Avrupa’da istenilen sonuçları alamadığını görüyoruz. Aslında gerçekten çok riskli bir görevi kabul ettiniz. Bu durum üzerinizde bir baskı oluşturuyor mu?
Gerçek anlamda çok tehlikeli bir görevi kabul ettiğimi söylemek mümkün. Şu an için Türk Telekom, belki de tarihinde hiç yaşamadığı bir düşüş içerisinde ve bir bocalama dönemi geçiriyor. Her antrenör takımını kendi kurmak ister. Sezon başında kendi seçtiğim oyuncularla ve elimde 3-4 yabancı oyuncu değiştirme hakkıyla bu göreve gelseydim her şey çok farklı olabilirdi ancak şu an sadece 2 yabancı oyuncu değiştirme hakkımız var. Tüm bunlara rağmen ailenin içinden gelen bir antrenör olduğum için arkamda büyük bir destek hissediyorum. Şu an için tek amacımız, hep beraber Türk Telekom’u ayağa kaldırmak olacak.
Bu göreve gelmeden önce hem aileden biri olarak hem de takımı dışarıdan gözlemleyen bir antrenör olarak baktığınızda sizce Türk Telekom’da aksayan yönler nelerdi?
Önceki meslektaşım hakkında konuşmak doğru olmaz. Onun doğruları ile takım kimyası uyuşmamış olabilir, başka bir takım da bu doğrularla belki de çok önemli başarılar yakalanabilirdi. Fakat dışarıdan gözlemlediğim kadarıyla, takım bu sezon istenilen uyumu yakalayamadı. Uyuşmazlık problemleri yaşandı ve bu problemler sahaya da yansıyarak alınan kötü sonuçlarda etkili oldu. Erken yapılan transferlerin ve yabancı oyuncu seçimlerinin de kötü gidişatta etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Sezon başında 5 yabancı oyuncu transferi yapıldı. Bunların ikisi geri gönderildi ve 3 yabancı oyuncu daha alındı. Daha önce de söylediğim gibi şu an için iki yabancı oyuncu hakkımız var, bu fırsatımızı en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum. Takımımı daha iyi tanıyarak hangi noktalara takviye yapılması gerektiğine karar vereceğim.
Sizce Türk Telekom’da istenileni veremeyen yabancı oyuncular kimler?
Gördüğüm kadarıyla sonradan gelen 3 yabancı oyuncu arasında bu takımda oynayabilecek kariyerde ve yeterli tecrübeye sahip tek isim Sani Becirovic. Hedefleri play-off olan bir takım için yabancı oyuncularda soru işaretleri olmaması gerekir ama bizim kadromuz için bu soru işaretleri var. Özellikle Türkiye gibi sert basketbolun oynandığı bir lige Avrupa ve birinci lig tecrübesi az olan oyuncuların alışması bazen zor olabiliyor. Bu yüzden dediğim gibi; kalan son iki hakkımı çok iyi değerlendirmem gerekiyor. Bunun için de bir iki haftaya daha ihtiyacım var.
Oyuncular haricinde genel olarak en çok eleştirilen noktalardan biri de savunma. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence de bu takımın en büyük problemi savunma. Ben takımın başına geldiğimde savunmada yapılan hataları herkes başkasına yüklüyordu. Daha önce yaşanan sistem ve uyuşmazlık problemleri sonucunda takım, savunmaya gerçekten yeterli önemi vermemiş. Hatta oyuncular, tam anlamıyla savunmadan nefret etmişler. Öncelikle yapacağım değişiklik bu konuda olacak. Takıma yeniden savunma direncini kazandırmamız lazım çünkü eğer biz her karşılaşmada 80 sayı civarı yersek, maçı kazanabilmek için 90 ve üzerinde sayı atmamız lazım. Efes Pilsen’e karşı yüksek bir yüzdeyle oynayarak galip gelsek de bu her maçta olabilecek bir şey değil. Bu nedenle oyuncularıma ilk olarak savunma yapmayı tekrardan sevdirmem gerekiyor.
Futboldan örnek verirsek Fenerbahçe de sıkıntılı bir durumdayken aile içinden biri olan Aykut Kocaman’ı göreve getirmişti. İkinizin ortak noktası ise gençlere çok önem vermeniz fakat Kocaman, ”Önce iyi sonuçlar almalıyım daha sonra gençleri takıma kazandırma şansım daha fazla olacak” demişti. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben de Ayut Kocaman’a tamamen katılıyorum. Açıkçası bu hedefler sezon başındaki sonuçlarla kendiliğinden azaldı. Artık önce durumu kurtarıp sonra genç oyuncularla birlikte bir bütün olmaya çalışacağız. Şu anda takımda Uğur Öğüt ve Orhan Hacıyeva gibi genç oyuncular var fakat takım bu haldeyken gençlere yatırım yapacağım diye sadece bu oyuncuları oynatmak da olmaz. Eğer uzun süreler bu görevde kalırsam yapmak istediklerimin başında tabii ki gençlere daha fazla sorumluluk vermek var. Elimde fırsatım olsa sezon başında bizden gönderilen ve şu an takımlarında çok iyi performans gösteren genç oyuncularımızı da burada tutmak isterdim.
Skorda Wesson ve Yunus’un omuzlarına çok yük biniyor. İki yabancı oyuncu hakkınızı değerlendirmek istediğinizi söylediniz. Bu seçimlerinizden biri şutör bir oyuncudan yana mı olacak?
Açıkçası transfer konusunda net kararımı vermedim ama eksik kaldığımız noktalardan biri de dış atışlar. Bu nedenle sorunuzun cevabını evet olarak verebilirim ancak şu da unutulmamalı ki; biz hücum potansiyeli olan bir takımız. Bunu doğru kullanmamız gerekiyor. Savunma sertliğimizi arttırmak için Fatih Solak’tan ve Ümit Türkoğlu’ndan da faydalanmamız gerekiyor. Onları da yakın zamanda devreye sokacağız.
Peki, kalan maçlar doğrultusunda Türk Telekom’un bu sezonki hedefini sorarsak cevabınız ne olur?
Dürüst olmak gerekirse, şu durumdaki bir takımın sezon sonunda play-offlara kalması bir başarı sayılır. Play-offlarda yedinci sıranın üzerine çıkabilirsek de gerçekten büyük bir iş yapmış olacağız. Bir takımı 10 günde tekrardan ayağa kaldırmak o kadar kolay bir iş değil. Şu an oyuncularımın kondisyon durumları gerçekten kötü. Efes Pilsen maçında inancımızla gerçekten önemli bir galibiyet elde ettik fakat oyuncularım karşılaşmaların son 5 dakikalarında ayakta durmakta bile zorlanıyorlar. Eurochallenge’da aldığımız mağlubiyet de buna dayandırılabilir fakat bu maçın sevindirici tarafı da oyuncularım yenik durumda olmalarına rağmen hiç vazgeçmediler. Daha önceki karşılaşmalarda takım öyle bir düşüş yaşıyordu ki son dakikalarda birden fark 15-20 sayılara çıkıyordu. Norrkoping Dolphins maçında en azından oyundan düşmedik ve son 5 dakikada diri bir beşe sahip olsaydım o karşılaşmayı da kazanabilirdik.
Ankara seyircisinin Türk Telekom’a olan desteğini ve maçlarınızı oynadığınız salon ile ilgili eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben 2010 FIBA Dünya Şampiyonası’nda Ankara Spor Salonu’nda bulundum. Gerçekten çok modern ve güzel bir tesis fakat salon seçimi tamamen yönetimin kararıdır. Tahmin ediyorum ki Atatürk Spor Salonu’ndaki atmosferi rakip takım için baskıya çevirmenin daha kolay olması nedeniyle maçlarımızı burada oynuyoruz. Son maçta da görüldüğü gibi hiçbir iddiamızın olmadığı Eurochallenge karşılaşmasında bile yaklaşık 1500-2000 kişilik bir seyirci vardı. Onların desteği gerçekten çok önemli bizim için. Ankara seyircisi basketbolu seven ve basketboldan anlayan bir seyirci. Umarım zevk veren bir oyun oynayarak yakalayacağımız ivmeyle daha çok insanı salona çekeriz. Sadece onlardan biraz zaman istiyorum çünkü herkes 2.5-3 aylık bir hazırlık dönemi geçirirken benim elimde böyle bir fırsatım olmadı. Bu neden zamanla seyircinin de desteğiyle daha iyi yerlere geleceğimize inanıyorum.
Geçtiğimiz sezon Genç Telekom ile çizdiğiniz antrenörlük profili oldukça pozitif ve iletişimi açıktı. İletişimin gücüne inanıyorsunuz sanırım?
Evet kesinlikle oyuncularımla konuşmayı ve iletişim içinde olmayı tercih eden bir yapım var. Pozitif enerjinin sahada işi yaradığını düşünüyorum. Devamlı bağıran ve eleştiren, etrafa negatif enerji veren bir tavır da çok bana göre değil. Antrenör de biraz gülmeli etrafındakilere olumlu sinyaller vermeli.
20 yıldır bu işin içerisindeniz, birlikte çalıştığınız antrenörlerden sizi en çok etkileyenler kimlerdi ve kendilerinden neler öğrendiniz?
Bence bir antrenör bu işe başlarken kendi ekolünü kafasında yaratıyor. Benim de kafamda bazı doğrular vardı fakat herkesten bir şeyler alarak yola devam ettim. Yapım gereği çok hırslı biriyim. Mesela Ergin Ataman’ın maç sırasındaki agresif tavırlarından tecrübeler edinirken, Ercüment Sunter’den de sahadakileri maç sonrasına taşımamayı öğrendim. Naci Özanay’dan ısrarcı olmayı ve asla vazgeçmemeyi, Tolga Öngören'de ise disiplinili çalışmayı gördüm. Bunların hepsini harmanlayıp kendi tarzımı yarattığıma inanıyorum. Bunun karşılığını da ikinci ligde geçen sezon aldığımı düşünüyorum ki bence T2BL’de mücadele etmek, Beko Basketbol Ligi’ne göre daha zor. Umarım burada da başarılı olabilirim.
Son olarak, sizden çalıştığınız dönemler içerisinde Türk Telekom’da forma giymiş en iyi oyunculardan bir takım kurmanızı istesek, kadroda kimler olurdu?
Öncelikle her zaman, Haluk Yıldırım gibi bir kaptanın takımımda olmasını isterim. Ricky Winslow gibi özel bir oyuncu ve Khalid El Amin, Kenan Bajramovic, Kris Lang, Erwin Dudley ve Michael Wright gibi kaliteli yabancılarla oynamayı kim istemez. Bu saydığım ve şu anda aklıma gelmeyen isimler Türk Telekom’un bir anlamda “all-star” kadrosuydu. Gerçekten hepsiyle çalışmak da büyük keyifti.
Röportaj: Burak Şahin (TBF)
Timuçin Meriç Röportajı (TBF)
Reviewed by Adsız
on
16:30
Rating:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder